Zeze, Zeca, Gum, Şüş, Momptit.. İsmine kim ne derse desin O’da sonunda herkes gibi büyümüştür neticede.
Büyümek zorunda kalmıştır demek daha doğru belkide. İçimizdeki çocuğu nekadar korumaya, yok etmemeye çalışırsak çalışalım kaçınılmaz son olgun bi insana dönüşmek oluyor. Hayat bazen bi noktada daha fazla izin vermiyor ve sıradan, mutsuz, ruhsuz birine dönüşüveriyoruz.
Sevdiklerimiz yeterki mutlu olsun, bizden memnun olsun diye memnun olmadığımız hayatlar yaşıyoruz. Yada çok sevdiğimiz şeyleri diğer sevdiklerimiz uğruna feda ediyoruz.
Böylemi olmak zorunda peki? Tabiki değil ama içinde yaşadığımız dünya düzeninde kimin kime gücü yeterse hesabı maalesef karşımızdaki insanın duygu ve düşüncelerine saygı göstermek diye birşey yok. Herkes kendi doğrusunu en doğru kabul edip kime gücü yetiyorsada bu doğruyu onada kabul ettirme derdinde.
Büyümek sanıldığı ve özenildiği kadar güzel bişey değil galiba. Çok büyümüş biri olaraktan gereken heryere imzamı atabilirim bu konuda.
Kitaba dönücek olursak; diğerleri kadar uzun değildi. Gençlik ve olgunluk çağları çok kısa kesilmiş yada “artık o çocuk ruhlu Zeze kalmadı, anlatıcak bişeyde kalmadı bu saatten sonra” demeye getirmiş gibiydi. Herşey çocuklukta güzel, sonrası sıradan bi hayat öyküsü hepimizde. Gidişat farklı olsada durum bu ne yazıkki.
Zeze’ye veda etmeyi hiç istemedim. Keşke seri devam etseymiş dedim ama buraya kadarmış.
Hoşçakal Gum. Hoşçakal Şüş. Hoşçakal Zeze..
Caniko’nada selamlar..